Hayal ve Gerçek



Hiç bir şey hayal ettiğim gibi değil. Mükemmeli hayal etmedim de hiç bir zaman ama daha iyisi olabilirdi.

Gerçi şu an hayal bile etmiyorum. Hayattaki , belki de en büyük zevkim. Ama edemiyorum.

Bu günleri, kürek kemiklerimden bir çift kanat çıkmışcasına ve ayaklarım yerden kesilircesine yaşamam gerekirken, sürekli dizlerimin üstüne düşüyorum. Ayağımız küçük çakıl taşlarına takılmasın dedi dün. Tamam takılmasın tabi ama ayaklarımın altı yara içinde. Takılmayalım demektense belki de çakıl taşlarından temizlemeliyiz etrafı..

Gurur duyamıyorum şu an geçen senelerimden. Ne şartlarda devam ettirdiğim ve arkasında olduğum ilişkimden.. Çünkü en güzel adıma yaklaştığımızı düşünürken , hala çok kritik noktalarda eleştiriliyorum. Mükemmel olduğumu düşündüğüm için değil de ,artık kabul gördüğümü düşündüğüm için koyuyor.

Kabul etmiştik biz birbirimizi çünkü. Yoksa sadece -miş gibi mi yapmışız?

Oysa sanki şimdi rüzgar tüm perdeleri havalandırıyor gibi. Etrafımızdaki pembe toz bulutu dağılıyor gibi. Olanları anlayamıyorum. Bak zaten sana da anlatmaya çalışmıyorum. Zira bir süredir anlayamıyoruz birbirimizi.

Beni sanki başka bir pencereden görüyormuşsun gibi hissediyorum.

Ama sanki önce pencereyi silmen lazım. Ya da camı açıp öyle bakman. Çünkü şu an bakıp gördüğün ben değilim.

Çok çaresizim, işin içinde çıkamıyorum çünkü anlayamıyorum. Elimden bir şey gelmiyor.

Ama sana ve geleceğimize olan inancımı, heyecanımı kaybediyorum ki bu beni çok korkutuyor.

Flört olarak bir şekilde devam ettirebiliyor insan ama iş geleceğini vermek olunca daha dikkatli ve hassas oluyor sanırım.
Belki de daha farklı şeylere dikkat etmesi gerektiğini idrak ediyor.

Bilmiyorum, her ne oluyorsa, içimdeki yangın söndü.

Bakalım, hep beraber göreceğiz neler olacağını.



İ. Repin


Giderayak

Bugün gidiyorum. Sadece 1 hafta buralarda olmayacağım ama sanki 6 ay geri dönmeyecekmişim gibi geliyor. İçimde farklı duygular var ama hepsini aynı yoğunlukta yaşıyor olabilirim. Bugünün anlam ve önemi, Amsterdam ve Budapeste heyecanı, ofis işlerini bitirme gerginliği, pazar günün anlam ve önemi, geri döndüğümde karşılaşmaktan korktuğum şeylerin tedirginliği, geri döndüğümde almaktan korktuğum kararların huzursuzluğu. Evet hepsi aynı yoğunlukta.
Bugün gidiyorum. Bu duygularla.
Döndüğümde de burada buluşuıruz

Aramızda

Sanki görünmez dağlar var aramızda.
Etrafında dolaşıyoruz ama bulamıyoruz birbirimizi.
Sanki soğuk rüzgarlar esiyor da,
ısıtamıyoruz içimizi.

Sadece Düşünün

Geldi geliyor yine o günler.
Defalardır  yaşadığım ve hayatta olduğum sürece de yaşayacağım, işkenceden farksız günler..
Anlatmakla da olmuyor ki..
Biliyorum ki benzer şeyleri hisseden biri gerçekten ne dediğimi anlayabilir. Yaşamadan anlaşılabilecek, empati kurulabilecek bir his değil çünkü. 

Nasıl anlatabilirim bilmiyorum.

Sahip olduğunuz en değerli şey kaybettiğinizi düşünün.
Başınıza bir torba geçirildiğini ve nefes alamadığınızı düşünün.
Kalbinizin iki taş arasında sıkıştığını, zar zor atmaya ve kan pompalamaya devam ettiğini düşünün.
İçinizde bir yerin ağrısından uyuştuğunuzu ve kımıldayamadığınızı düşünün.
Boğazınızda bir yumru olduğunu düşünün.
Bilmediğiniz bir yerde kaybolduğunuzu ve hiçbir çözümünüzün olmadığını düşünün.
Yapayalnız kaldığınızı, karanlıkta sessizlikte tek başınıza olduğunuzu düşünün.
Canınızın en çok yandığı anı düşünün.
Çaresizliğinizi düşünün.

Hepsini aynı anda düşünün.

İşte ben, annem öldüğünden beri hepsini aynı anda yaşıyorum.

Annemin doğum günü 10 Mayıs. Anneler günü de bu pazar, 13 Mayıs.

1 ay öncesinden başladı her izlediğimde içimi dağlayan reklamlar. Pazarlamanın temeli reklam evet biliyorum. Ama bu haksızlık değil mi? Parası olmadığı için sucuk alamamak, ya da istediği evde oturamamak değil ki bu.

Her birinin insanın en saklı yerlerine değen duygusallıkta olması bu kadar gerekli mi? O müzikler, anne çocuk sahneleri çocukların annelerini ne kadar sevdiğini anlamalarına yardımcı olmayacak ki. Ya da ah evet annem gerçekten iyi bir hediyeyi hak ediyor dedirtmeyecek kimseye. Yaptığı tek şey annesini kaybeden, belki de hiç tanımayan yetimlerin ellerinde neyin olmadığını ve asla olamayacağını tekrar hatırlamalarını sağlamak. Okuyunca garip geldi değil mi? YETIM. Çok mu demogojik geldi yoksa.

Hayatta her ne hata yaparsanız yapın , size hep aynı sıcaklıkla sarılan kolların artık olmadığını düşünün o zaman.
Ne olursa olsun sizi her zaman karşılıksız seven insanın olmadığını düşünün.
Sizi sevmesi için başarılı olmanızın gerekmediği, güzel görünmenizin gerekmediği, para sahibi olmanızın gerekmediği, hatasız ve kusursuz olmanızın gerekmediği insanın olmadığını düşünün.
Bu hayatta sizden çıkar gözetmeyecek tek insanın olmadığını düşünün.

Diyorum ya düşünün sadece. 

Hiç bir şey ifade etmedi sizin için değil mi?

Okuyunca bana da öyle geliyor.

Ama yine nefes alamıyorum şimdi, hıçkırıklarıma engel olamıyorum...

Hıdır ile İlyas Sağolsun

Dün gece Hıdrellez' i kutladık biz de. Hıdır ile İlyas' ın bir araya gelmesini kutladık, elbette çoğumuz neyi kutladığımızı bile bilmedik .Evet ben biliyorum ama bilmemin sebebi genel kültür birikimim değil. "Ben, obsesivitem sağolsun, bilmeyince rahatsız oluyorum."

Hıdır ile lyas' ın bir araya geldiği bu gece biz mi gelmeyecektik?
Haftalardır birbirimizin gözlerine bile bakmamışken, dün belki de binlerce insanın ortasında onunla yalnız gibiydim çoğu an.
Haftalardır eline bile dokunmaya çekinirken dün bırakamadım elini kolunu.

Hıdır ile İlyas bize de uğradı sanırım. Bize de iyi geldi.

E mübarek bir geceydi ne de olsa....

Zor

Ne zor anlatmak.
Hangi kelimeleri seçmem gerektiğine bile karar veremiyorum. Aklımdan öyle hızlı geçiyor ki her şey, sözcükleri yetiştiremiyorum.
Sürekli düşünüyor olduğumu fark ettim. Hep konuşuyorum ama içimden.
Komik mi?
Değil bence.
Çok dinlenilen bir evde büyümedim ben. Fikrimin sorulduğu, hatırımın, günümün nasıl geçtiğinin sorulduğu bir ev değildi.
Anlatmaya çok alışık değilim.
Çocukluğumda kendimi anlatma ihtiyacı duymadım hiç. Anlatmam gerekmedi çünkü merak eden olmadı. Ben yazmaya ve kendimle konuşmaya alıştım. Delirmemek için belki.
Sonrasında da yine pek merak eden olmadı.
İnsan senelerce nasıl alıştıysa sonrasında da öyle devam diyor.
Şimdi merak eden var ama ben anlatmaya alışık değilim.
Bana sorduğunda o sustuğumu sanıyor ama aslında ben senelerce yaptığım gibi anlatıyorum. Ama kendime.
Bunu bile anlatmak zor benim için. Ama yazarken belki daha başarılıyım.
Sesime hakim olmak zorunda değilim, ellerime, jestlerime..
Ama zor şey anlatmak.
Kapalı kutu değilim. Kapıyı çalan sensen eğer, ardına kadar açık kapılarım.
İçimde esen her rüzgarı sana yolluyorum. Koklasan yeter.
Çok zor anlatmak.

Panik Yok

Evleniyorum.. yani sanırım evleneceğim. Hemen her şey kesinleşti.  Evlenme teklifi, kabulü, isteme töreni, çikolata, çiçek, nişanlılık süreci derken karar verildi, kan verildi, gün alındı, nikaha yeri kararlaştırıldı. Gelinlik hazır gibi. Zaten kraliyet düğünü de olmayacağı için sandalları saldık.
Düğüne 2 ay kala iki ayağımızın bir papuca gireceği günlere kadar sakiniz. E Türk'üz ne de olsa. Bir rahatlık bir boş vermişlik..
Tabi bu sıralar yapacak iş de yok. Ev tutmak için erken, 5 ay boş eve kira mı vereceğiz diye? E ev tutulmadan eşya nasıl alacağız, neremize yerleştireceğiz? Her şey bir önceki ile bağlantılı olduğundan, biz oturuyoruz.
İş olmayınca, bir düşünce, tartman / ölçme hali alıp götürüyor bizi buralardan. Zira henüz  cevaplarını bulamadığım bazı sorularım var. Aklıma bir şeyler gelmiyor değil ama tatmin edici değiller.
Evlilik için doğru zaman mı yoksa daha erken mi?
Doğru kişiye mi evet dedim? Sanki çoktan seçmeli imkanım varmış gibi de bu soruyu da soruyorum işte.
Kraliçeliğimi ilan ettiğim tek yer olan yatağımdaki hükümdarlığımı paylaşacak olmayı sindirebilecek miyim?
Hadi şimdi tartışınca alıp başımı gidiyorum, aynı evde gidebilecek en uzak yerin mutfak olacağının tam anlamıyla farkına varabildim mi? Off bu soruyu yazmak bile çok koydu.
Her gün görüşmek istemiyorum sonuçta. İstemediğim zaman da görüşmüyorum. İş var, eve gitmem lazım, o gelicek bu gidicek diye sıyrılabiliyorum. Ama evlenince... Hatta bunun üstüne bir de o görmek istemediğin adama yemek hazırla, portakal soy...
Şimdi sabah kalkınca bile ne güzelsin diyor bana. Heralde güzel olucam. Sende kalıcam diye 5 saat hazırlık yaptım diyemiyorum tabi. Bıyık al , kaş al, ağda yap, maske yap... Bak bunları bile yazarken yoruluyorum şu an. E evlenince her süper bakım mı olucak. Ben komple epilasyona mı girsem? Onu bile halletsem dibim gelicek.. Benim saçlarımı da orjinal rengine boyamam lazım. Hadi tamam bu soruyu ite kaka cevapladık. Ya diğerleri.
Sakın şimdi bana madem kafanda bu kadar soru var neden evleniyorsun demeyin. Kafasında böyle sorular olmadan evlenme faslı yaklaşık 20-30 sene önce kapandı. Şimdi bu moda. Trendi takip ediyorum.

Neyse, istediğiniz sorudan başlayabilirsiniz...


Sevgiler,
İlya